Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1

Önceki Yazıları
Yazar ile iletişime geç


 TARİHİ HAKİKATLAR

1-IŞIKLAR IŞIĞI
Lale devrinin meşhur Sadrazamı NEVŞEHİRLİ İBRAHİM PAŞA bir kış akşamı büyük şair Nedim´le sohbet ederken:
-Ben kış mevsimini soğuğundan dolayı değil, günleri çok erken kararttığı için sevmem. içime kasvet basar. demiş. Bunun üzerine aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
-Nasıl olur Paşam, içinize niçin kasvet bassın? Kalbinizde ışıklar ışığı yok mu?
-Ne nesnedir o, Nedim Efendi? Işıklar ışığı nedir?
-Cananın gözlerinden içimize dolan nurdur, Paşam. İnsanın içinde de o ışıklar ışığı olduktan sonra kışın loşluğu da, gecenin zifiri karanlığı da vız gelir!


2-HAKLI BİR KORKU
Milattan önce 4-5´inci yüzyıllarda yaşayan, SOCRATE´nin talebesi ve DİOGENE´nin de hocası olan meşhur Yunan filozoflarından ANTİSTHENE bir gün bir takım ahlaksız heriflerin kendisini methedip göklere çıkardıklarını işitince müthiş bir korkuya kapılmış, ne diyeceğini şaşırmış ve hemen hissini şöyle ifade etmiş:
-Ödüm kopuyor, acaba fena bir şey mi yaptım!...

3-İÇYÜZ VE DIŞYÜZ MESELESİ
SULTAN MECİD devrine tesadüf eden 1851 yılının 18 Temmuz cuma günü Encümen-i danış, Osmanlı Akademisi açıldığı zaman,ABDÜLHAK HAMİD merhumun babası tarihçi CEVDED PAŞA da üyeliğine tayin edilmiş olduğu için, her ayın ilk cumartesi gününü rastlayan toplantı günlerinde celse açılmadan önce ve kapandıktan sonra, bu iki tarihçi arasında çok mühim sohbetler cereyan
edermiş.
CEVDET PAŞA bir cumartesi sohbetinde babasına şöyle bir sual sormuş:
-Acaba dünyada içyüzüyle dışyüzü arasında hiçbir fark olmayan kaç kişi vardır, Efendi Hazretleri?
Hayrullah Efendi de şöyle cevap vermiş :
-Herhalde az değildir; en az yirmi, otuz kişi vardır!...

4-BAYEZİD TUĞLASI
Bir iki padişah ve bilhassa SULTAN BAYEZID-i veli denilen İKİNCİ BAYEZID´e izafe edilen bir menkıbe vardır. Bazı Batı kaynaklarına ve mesela THORNTON ´un ETAT ACTUEL DE LA TURGUE ismiyle Fransızca´ya tercüme edilip 1812´de yayınlanmış olan eserine de aksetmiş olan bu menkıbe şu mealde bir Hadis-i Şerif´e istinat etmektedir :
"EĞER BİR KİMSENİN AYAKLARI HAK YOLUNDA TOZLANMIŞSA CENAB-I HAK O AYAKLARI CEHENNEM ATEŞİNDEN KORUYACAKTIR."
İşte bundan dolayı İKİNCİ BAYEZID her defasında sefere çıktıkça üzerine konan tozları toplattığından ve vasiyeti mucibince bu tozların bir tuğla haline getirilip defnedildiği zaman sağ kolunun altına konulmuş olduğundan bahsedilir.

5-UNUTULMAZ BİR ADALET DERSİ
KANUNİ SULTAN SÜLAYMAN´ın 1538 tarihine tesadüf eden Buğdan Seferi´nde ordu 29 ağustos perşembe günü"Kızıl Göl" konağına varınca, iki asker bir ev yakma suçundan dolayı idam edilmiştir. O zamanın kanununa göre sefer halinde bir ordunun; düşman durumunda olan bir memlekette bile, ahalinin canına, malına, mülküne ve hatta tarlasındaki ekinine bile tecavüz edemeyecek kadar sıkı bir düzen altında bulundurulması yalnız o zamanki değil, şimdiki Avrupa ve Amerika medeniyetinin bile yüzünü kızartacak bir vaziyettir. Bu gibi suçların idamla cezalandırılması yalnız sefer haline mahsustur. Aynı suçların barış halindeki cezaları daha hafiftir. Bugün insanlık haklarından bahsedenler bundan ibret almalıdır.

6-MUSAFAHADAN HOŞLANMAYAN HALİFE
Abbasi halifelerinden EL-KAİM Bİ-EMRULLAH´ın en çok tiksindiği şey musafaha, yani el sıkışmadır. Bayram vesaire gibi fevkalade günler dışında mecbur olmadıkça kimsenin elini sıkmayan bu temizlik düşkünü halifenin şöyle bir sözü de vardır:
-İnsanların ayakları, ellerinden daha temizdir!
Herhalde mikrobun keşfi, EL-Kaim´in pek haksız olmadığını ispat etmiş demektir!
Not:Temiz ellerle ve samimi niyetlerle yapılan bir musafahanın maddi ve manevi birçok faydası vardır. Sünnet-i Peygamber oluşunun da hikmeti budur... Zaten kirli niyetlerin ve temiz olmayan el ve gönüllerin ığrapta mahalli yoktur!Onları geçelim.... Biz, her türlü kirden arınmış bir
gönülle ve yağmur kadar pak elimizle musafaha etmeyi sürdürelim.EL ELE...GÖZ GÖZE...YÜREK YÜREĞE.. YAŞAMAK;.İNSAN,İSLAM VE TÜRK KARDEŞLİĞİMİZİN BİR VECİBESİ DEĞİL MİDİR?! (S.T.)

[--pagebreak--]

7-VÜKELA AHIRI
ABDÜLHAK Hamid´in meşhur dedesi ve "Mekteb-i Tıbiyye-i Şahane"nin ilk Nazırı(Bakanı) Abdülhak Molla hem alim, hem şair, hem gayet zarif adamdır.
Doğru sözü onun kadar söyleyen az bulunur, mesela günün birinde zamanın vükelasını konağına davet edip bahçedeki ahırın önünde bir içki sofrası kurdurmuş. Derken birden bire padişah gelivermiş. (Abdülhak Molla) yalpalamaya başlayan vükelayı ahıra saklamış, sonra padişah gelip sofranın halini görünce, Molla hemen kapıyı açıp :
-Efendim, Vükela kullarınız!
Diye ahırdaki insanları göstermiş!...

8-UNUTULMAYACAK BİR MİDE BULANTISI
ABDÜLHAK HAMİD´in babası(Hayrullah Efendi) Tahran Sefir´i kebiri iken Elçiliğe Türk Tab´asından (İstefanaki Efendi) adında bir halı tüccarı gelir gidermiş. Bu halı tüccarı hem zengin, hem hasis olduğu için; kıyafetine bakan dilenci zannedermiş! (Hayrullah Efendi), oğlunun çok hoşlanıp sık sık tekrar ettiği şu beyti işte bu pis herif için söylemiş :
"OL MERTEBE MÜRDAR KOKUYOR ÜSTÜ FENAKİ,
MİDEM BULANIR GELDİĞİ GÜN İSTEFANAKİ

9-ZEHİRLİ İNSAN
Hindistan´ın eski Müslüman Hükümdarlarından biri hakkında çok garip bir şey söylenir: Bir Fransız kaynağında adının(Mehmed) olduğundan söz edilen bu hükümdar zehirlenmek ihtimalinden o kadar korkarmış ki, nihayet vücudunu yavaş yavaş zehire alıştırmaktan başka çare bulamamış. Gittikçe alışmış. O hale gelmiş ki artık sofrasına zehirsiz yemek gelmemeye başlamış! İş bu
dereceyi bulunca zavallı Hükümdar nihayet zehirli bir insan olmuş. Vücuduna konan sinekler hemen düşüp ölürmüş. O kadarla da kalmamış. Her gece yatağına bir kadın girer ve ertesi sabah ölüsü kaldırılırmış! Bu hükümdarın nefesi bile zehirli imiş!

10-MANEVİ GIDA
Cimrilikleriyle ünlü Osmanlı Vezirlerinden birçoklarına izafe edilen hoş bir fıkra vardır: Söylendiğine göre Muhterem Cimri Paşa araba atlarının arpa yemesini gereksiz bir israf sayarmış! İşte bundan dolayı arabacısı huzuruna çıkıp :
-Aman efendim, atlar arpasızlıktan harap oluyor, merhamet buyurun! dedikçe :
-Lahavle! deyip zavallı arabacıyı savarmış. Nihayet günlerden bir gün Cimri Paşa hazretleri arabaya binip dairesine giderken biçare atlar dermansızlıktan dizleri kesilip yere yıkılıvermiş. Cimri Paşa telaşa düşmüş:
-Ne oldu, ne oldu?
diye seslenmiş. Arabacı artık dayanamamış, baklayı ağzından çıkarmış :
-Ne olacak efendim, zavallı hayvanlar"lahavle" yiye yiye"velakuvvete" oldular!

11-FATİH´İN DİLENCİ KARDEŞİ
TAŞKÖPRÜLÜ Zade Mehmed Kemalüddin Efendi´nin (Tuhfetü-l Ahbab) yahut" Tarih-i Saf)adındaki eserinin birinci cüzünün 1287 İstanbul tab-ının 57-58 inci sayfalarında Fatih Sultan Mehmed´in hazır cevaplılığını gösteren çok hoş bir menkıbe nakledilir: Hem kıssa, hem hisse sayılabilecek olan bu tatlı menkıbeye göre İstanbul Fatihi bir gün atına binip ava çıkarken,
birdenbire karşısına bir dilenci dikilip yana yakıla dilenmeye başlamış; Fatih de cebinden bir altın çıkarıp herife ihsan etmiş, işte bunun üzerine küçük bir kıyamet kopmuş; bir altını az gören dilenci :
-Padişahım, ben senin kardeşin olduğum halde nasıl oluyor da bana bir altın verirsin? Şu hareketin insafa sığar mı? Diye feryada ve figana başlamış! Bunun üzerine Fatih atının dizginini çekip durmuş ve dilenciyi yanına çağırıp sormuş :
-Bu nasıl söz böyle: Sen benim kardeşim olduğunu nasıl iddia edebilirsin?
Dilenci de hemen cevabını dayamış :
-Bu nasıl gaflettir padişahım? Nasıl olur da sen benim kardeşim olduğun u bilmezsin? Hiç öyle şey mi olur?
Hayretler içinde kalan Fatih Sultan Mehmed sualini tekrara mecbur olup kardeşliğin sırrını öğrenmekte ısrar edince, nihayet cesur dilenciden şu cevabı almış :
-Padişahım, ikimiz de Adem babamızın oğulları değil miyiz?
Bu cevaptan çok hoşlanan Doğu-Roma fatihi de şöyle mukabele etmiş :
-Eğer öteki kardeşlerimiz de haber alacak olurlarsa, senin hissene bu bir altın bile düşmez!
Bununla beraber, nesep birliği çok hoşuna gittiği için, cömert Fatih, dilenci kardeşine bir çok altınlar daha vermiş!...

[--pagebreak--]

12-AT CİNSİ NİÇİN YARATILMIŞ?
Bu tuhaf sualin cevabını(Lebim Efendi)nin 1286 da neşrolunan"Cevahir-i mültekite"ismindeki eserinin 621 inci sayfasındaki menkıbede bulabiliriz :
Hicretin ikinci ve Miladın sekizinci asrında Emevileri devirip Abbasileri hilafet makamına çıkarmış olan şanlı Türk kahramanı Horasanlı (Ebu Müslim) bir gün"Kasr" denilen muhteşem konağında nedimleriyle sohbet ederken güzel atları da kasrın meydanında aşağı-yukarı gezdiriliyormuş. Bu manzarayı gören (Ebu Müslim)nedimlerine şöyle bir sual sormuş :
-Bu atlar ne işe yarar ve nerede kullanılmalıdır?
Nedimler hep bir ağızdan :
-Hak yolundaki gazalarda kullanılır, derler. (Ebu Müslim) bu cevabı kabul etmeyince de :
-Düşmanı püskürtmeye ve sonra da arkasından yetişip yakalamakta çok işe yarar. Şeklinde bir cevap verirler, fakat (Ebu Müslim) bunu da kabul etmediği için :
-At hakkında bizim bildiğimiz bundan ibarettir; bilmediğimiz tarafını da lütfen siz söyleyin! Diye kendisinden izahat isterler. İşte bunun üzerine(Ebu Müslim) de onları şöyle aydınlatır :
-At denilen mahluk, insanın huysuz karısı ile kötü komşusundan kaçabilmesi için yaratılmıştır!

13-BOYNUZSUZ KURBAN
Zarif şiirleri ve ince nükteleriyle ünlü şair (Fıtnat Hanım) bir arife günü araba ile BAYEZID Meydanı´ndan geçiyormuş. Ertesi gün Kurban Bayramı olduğu için bütün meydanı kurbanlık koçlar kaplamış. (Fıtnat Hanım)ın arabası güçlükle ilerlediği sırada ünlü şair (Haşmet)ileri atılıp hanımefendinin arabasına yaklaşmış. Yerden bir temenna çakıp :
-Aman Hanımefendimiz! Hiç böyle günde buradan geçilir mi? gibi bir şey söylemiş.(Fıtnat Hanım)da latife olarak :
-Ne yapayım Haşmet Bey,kurban alacağım!deyince aralarında konuşma şöyle devam etmiş :
-Öyleyse bendenizi seçin, Hanımefendimiz!
-Ben boynuzsuz kurban arıyorum Beyefendi!...

14-BOLŞEVİK ADALETİ
BOLŞEVİKLER Birinci Dünya Savaşı´nın sonlarında iş başına geldikleri zaman bütün Rusya´da giriştikleri temizleme hareketlerinin kanlı hatıraları içinde bazı tuhaf olaylara da rastlanır. O zaman Gürcistan´da bir sanatoryum kuruyucusu ve müdürü olan doktor(Gambaşitze) kendi başından geçmiş olan böyle bir olayı bir aralık İstanbul´a geldiği zaman hem acı, hem tatlı bir hatıra diye anlatmıştı. Bolşeviklerin sorguya çektikleri doktor, muhakemenin en tatlı kısmını şöyle izah etmiş.
-Senin sanatoryumunu yıkacağız!
-Neden?
-Çünkü sen prenssin!
-Hayır, katiyen kabul edemem, ben prens değilim.
-O halde yine yıkacağız, çünkü sen zenginsin!
-Hayır, zengin de değilim, param yoktur.
-Öyle ise emlak sahibisin, çünkü bu arazi senin!
-Hayır bu arazi de benim değil. Sahibi olan Gran-Dük giderken ben burayı kiraladım, sadece işletiyorum.
-O halde burjuvasın, geçinebiliyorsun!
-Hayır burjuva da değilim, amele gibi çalışarak geçiniyorum.
-Peki, o halde münevversin! Ona ne diyeceksin?
-İşte yalnız bunu inkar edemem, ne yazık ki öyleyim!
işte bu suçundan dolayı hem doktor zindana atılmış, hem sanatoryum yağma ve tahrip edilmiştir!...

15-YAVUZ´UN KANUNİ´Yİ AZARLAMASI
YAVUZ Sultan Selim kıyafetinin sadeliği ile maruftur. Onun düşüncesine göre süs kadınlığın, sadelik de erkekliğin özelliğidir. İşte bundan dolayı, kendisinden sonra(Kanuni)lakabıyla şöhret bulacak olan sevgili oğlu şehzade Süleyman bir gün pek muhteşem bir kıyafetle karşısına çıkıp elini öpmek isteyince, şöyle azarladığından bahsedilir :
-Sen böyle giyinirsen anan ne giysin Süleyman?
işte bunun üzerine geleceğin Kanuni´si de kılığını biraz sadeleştirmeğe başlamıştır.

16-SÖZ ALTIN, SÜKUT GÜMÜŞ
Lebib Efendi´nin(Cevahir-i Mültakıta"adındaki eserinin 301 inci sayfasında yazdığına göre, Abbasiler devrinde yaşamış olan Arap şairlerinden (Ebu Temmamü-t Tayi) lakabıyla anılan (Habib bin Evs) bir gün bir toplantıda sözle sükut meselesi tartışılırken ev sahibi (Said bin
Abdülaziz) in birincisini ikincisine tercih ederek şöyle müdafaa ettiğinden bahsedilir:
-Yıldız ay gibi ve sükut da söz gibi değildir. Biz sükutu sözle överiz, ama sözü sükutla övemeyiz, onun için sözün sükuttan üstün olduğu muhakkaktır.

17-DİPLOMASİ TARİHİNDE SAKALSIZLIK
Miladın 1586 tarihinde İspanya kralı(İkinci Philippe)büyük yortulardan birini tebrik için papa (Beşinci Sixte)e genç bir elçi göndermiş. Elçinin sakalsızlığına dayanamayan Papa :
-Senin efendin başka adam bulamadığı için mi bana senin gibi tüysüz bir elçi gönderdi?
deyince, genç elçi de hemen şu cevabı vermiş :
-Eğer meziyetin sakalda olduğu kral hazretlerinin aklına gelseydi, her halde size bir teke gönderirdi!

[--pagebreak--]

18-CEM´LE BAYEZİD´İN EDEBİ MÜCADELESİ
Kardeşi (İkinci Bayezid) ile olan saltanat mücadelesinde başarısızlığa uğrayan(Cem Sultan)ın başına gelen felaket üzerine muzaffer rakibine gönderdiği güzel bir beyit vardır. Bu beytinde Bayezid´i güller içinde, kendini de küller içinde gösterip sebep sormaktadır :
Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan,
Ben kül döşenen külhen-ı mihnette sebep ne?
(Sen sevinçten gülerek gül yatağında yatasın
Bense sıkıntılı hamam ocağının külünü döşeyeyim sebep ne?)
Sultan Bayezid de şu cevabında bu durumu ezelden böyle takdir edilmiş göstermektedir :
Çünkü ruz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet,
Takdire rıza vermeyesin böyle, sebep ne?
Hacc-ül haremeynim deyu davalar edersin:
Ya saltanat-ı diniyye için bunca talep ne?
(Çünkü başı belli olmayan günde bize Devlet kısmet olunmuş
Yazılara niye razı değilsin böyle sebep ne?
Sen Mekke ile Medine´yi ziyaret edip hacı oldun diye
Davalar yapıyorsun.
Amma dini saltanat için bunca istek niye?)
Bu manzum münakaşada her iki taraf da haklı gibi görünmektedir!....

19-KADINLARIN EN İYİSİ
Lale devrinin ünlü Sadr-i Azam´ı (Nevşehirli Damat İbrahim Paşa) bir gün büyük şair (Nedim) ile sohbet ederken söz kadınlara gelince, Paşa şöyle bir soru sormuş :
-Efendi, senin kanaatince kadınların en iyisi hangisidir?
Dahi şair de şu cevabı vermiş:
-Kadınların en iyisi dilsiz olanıdır!...

20-HAVANDA DÖĞÜLEN FİLOZOF
BÜYÜK İskender´in Asya seferine iştirak etmiş ve onu daima sert sözleriyle ikaz etmekten hiç çekinmemiş olmakla tanınan filozof ANAXARGUE havanda dövülerek öldürülmüştür!Bu feci akıbetin çok tuhaf bir sebebi vardır: Bir gün İSKENDER yemek yerken sofrasında bulunan filozoftan"yemeği
nasıl bulduğunu" sormuş. O da şöyle cevap vermiş:
-Çok güzel. Yalnız bir eksiği var: Bir hükümdar kafası eksik. Onu kesip yemek yapmalıydılar!
Filozof bu sözleri söylerken gözlerini, sofrada bulunan zalim ve müstebit Kıbrıs Hükümdarı NİKOKREON´a dikmiş! Aradan zaman geçip BÜYÜK İSKENDER öldükten sonra Kıbrıs´ın o zalim Hükümdarı, zavallı filozofun etinden bir yemek yaptırmak istediği için onu havana koydurup, demirden havaneleriyle dövdürmeye başlamış! Filozof da Nikokreon´a şöyle bir şey söylemiş :
-Vücudumu istediğin kadar dövdürebilirsin ama ruhuma hiçbir şey yapamazsın.
İşte bunun üzerine Nikokreon, filozofun konuşmasına mani olmak için hemen dilinin kesilmesini emredince o da şöyle haykırmış :
-Senin haddin değil öyle şey kancık herif!
Filozof bu sözleri söyledikten sonra dilini kendi dişleriyle kopararak, o zalim hükümdarın suratına tükürür gibi fırlatıvermiş!

21-AÇLIK VE HAŞLIK
Haçlı Seferleri umumiyetle Batı Hıristiyanlığın İslam büyüklüğünü yıkmak; Filistin´in"Lieux Saints (Makamat´ı Mübareke) denilen Kudüs vesaire gibi yerlerini İslam hakimiyetinden kurtarmak ve bilhassa x1.yüzyılda Anadolu´nun fethi üzerine kurulmuş olan bugünkü Türkiye´nin tehdit etmekte
olduğu Bizans İmparatorluğu´nun imdadına yetişmek gibi sebeplerle, yeni dini ve siyasi gayelerle açılmış gösterilir. Bunlar resmi palavralardır! En mühim Haçlı Seferi 1096 tarihinde açılmış olan ilk Haçlı Seferi´dir.
Eserlerini o zaman yazmış olan üç Avrupa vakanüvisinin (devlet resmi tarihçisinin) gösterdiği sebepler büsbütün başkadır. Bunların biri EKKEHARD isminde bir Alman ve ötekiler de SİGEBERT ve GUİBERT DE NOGANT isimlerinde iki Fransız´dır.
Bunların üçü de o iki Haçlı Seferi´nin en mühim sebebi açlık ve kıtlık olduğunda müttefiktir. Mesela, Alman Vakanüvisi, Avrupa halkından sürülerle insanın, evlerini barklarını bırakıp Haçlı ordusuna katılmalarının sebebini açlıktan çektikleri sefaletle izah etmişlerdir. Hatta, bu yüzden ölenlerin Batı Hıristiyanlığını çok sarsmış olduğundan da bahsetmektedir. Halk kütlelerinden başka şatolardaki derebeyleri bile kıtlık içindedir. Fransız Vakanüvisi SİGEBERT de :
"Uzun zamandır çekilen açlık çok korkulu bir şekil aldı. Fakir tabaka zenginlerin mallarını yağma ediyordu" demektedir.Köylerde de, köylülerin otlar ve kökler yediklerinden bahsedilir. Diğer Fransız Vekanüvisi GUİBERT DE NOGENT de"Zenginlerin bile kanaatkarlıkta cimrilik derecesine vardıklarını" anlatır.FUNCK-BRENTANO vesaire gibi yeni Batı tarihçilerinin x1.yüzyıldaki Haçlılık cereyanının en mühim sebebini açlıkla izah etmeleri işte bundandır. Bu sefil açlar Doğuya gelince şehitlerin cesetlerini mezarlarından çıkarıp, diğer bir fıkramızda da söylediğimiz gibi, pişirip
yemekten bile çekinmemişlerdir. En vahşi yamyamlar işte bunlardır.
(Kaynak:İsmail Hami Danişmend, TARİHİ HAKİKATLER . 1979 İstanbul)









Copyright © Bozkurt NET Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2003-01-02 (3112 okuma)

[ Geri Dön ]
Content ©
alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1