Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1

Önceki Yazıları
Yazar ile iletişime geç


TÜRKLER BİR IRK VE MİLLET OLARAK DÜNYANIN EN ŞEREFLİ IRK VE MİLLETLERİNDENDİR


"TÜRK DİNİNİ (yani Müslümanlığı) ŞU VEYA BU SURETLE İTHAM EDENLERİN BÜYÜK BİR EKSERİYETİNİN, KUR
`AN-I KERİM`
İ OKUMAMIŞ OLDUĞUNDAN EMİNİM." (Filozof Reimarus)


"KUR`AN-IN USLUBUNA GELİNCE, O ŞÜBHESİZ Kİ, YÜCE VE ULU YARATICININ ÜSLUBUDUR. ZİRA, KENDİSİNDEN BÖYLE BİR ÜSLUP SADIK OLAÇAK VARLIK, ANCAK
KAİNATIN SIRLARINA VAKİ BULUNAN CENAB-I ALLLAH OLABİLİR..."
(1926 yılında, Fransız Eğitim ve Dışişleri Bakanlıklarının emri ile yaptırılan Fransızca Kur`
an Mealinin önsözünden)

"HIRİSTİYANLAR ALİM OLUNCA HIRİSTİYANLIKLA ALAKALARI KESİLİR.
MÜSLÜMANLAR DA CAHİL OLUNCA, MÜSLÜMANLIKLA ALAKALARI KALMAZ." (Charles
Mismer)

"KURAN, BIZATİHİ, DAİMİ BİR MUCİZEDİR. BİR MUCİZE Kİ, ÖLÜLERİ DİRİLTMEKTEN
DAHA YÜKSEKTİR. BU MUKADDES KİTABIN TA KENDİSİ, MENŞEİNİN SEMAVİ OLDUĞUNU İSPATA KAFİDİR." (Kuran`
ın Mealini yapmış olan batılı yazar; Corscel)

"TÜRK HAKANINA İTAAT ETMEK, BUGÜN HER MÜSLÜMAN2A FARZ OLMUŞTUR. GİZLİ VE
AÇIK OLARAK O`NUN DOSTLUĞUNDAN AYRILMAMAK, GECE VE GÜNDÜZ O`
NA DUA ETMEK, DİNİMİZİN ŞEVKET VE AZAMETİ İÇİN ŞARTTIR." ( İbn-i Hassûl)

"TÜRKLER BİR IRK VE MİLLET OLARAK DÜNYANIN EN ŞEREFLİ IRK VE MİLLETLERİNDENDİR.ÖYLE ZANNEDİYORUM Kİ, TÜRKLERİN DÜŞMANI OLMAK DEMEK, BÜTÜN İNSANLIĞIN DÜŞMANI OLMAK DEMEKTİR. ALLAH BENİ BÖYLE BİR GÜNAH İŞLEEKTEN KORUSUN." (Alponse Lamartine)

"DÜNYADA, TÜRKLER KADAR İLME MÜŞTAK, MÜTEMAYİL VE İLMİ MESAİLERDE ÇALIŞKAN BİR MİLLET YOKTUR." (Abbe Toderini)

"TÜRK, ASİLLERİN ASİLİDİR. YAPMA OLMAYAN, GÖSTERİŞİ BULUNMAYAN BU PEK YÜKSEK ASALET, O`
NA TABİATIN HEDİYESİDİR." (Pierre Loti)


Türk ırkında, hakim olma istidadı, tarih boyunca kendini göstermiştir. Bu büyük millet, hangi coğrafi bölgeye gitmişse, orada idareyi eline geçirmiştir. Türkler, Çin`e girmişler, Hint`e girmişler, Avrupa`ya girmişler ve buralarda üstünlüklerini kabul ettirmişler. İslam olduktan sonra da İslamiyet`
in liderliğini ele almışlardır. Suriye, Mısır, İran, Afganistan bölgelerinde de idareci sınıfı Türkler teşkil etmiştir.
Rene Grousset, bu hususta şöyle yazıyor: "Çinlilerin bütün Asya`ya hakim olma hülyalarını 13. ve 14. yüzyıllardaki Moğol-Türk İmparatorları Kubilaylar, Olcaytular, tatbik altına koydular. Pekin`i devlet merkezi yaptılar ve Rusya`yı, Türkistan`ı, İran`ı, Anadolu`yu, Kore`yi, Tibet`i, Hint`i, Çin`
i emri altına koydular."
11.Yüzyılda yaşamış olan ünlü Arap yazar İbni Hassül,Türklerin bu özelliklerini söyle belirtiyor: "... Türklerin en büyük vasfı, bir toplumun başına geçmekteki istidatlarıdır. Doğuştan hükümdar ve komutan olmak, emir vermek ve toplumları idare etmek için yaratılmışlardır. Mesela Türklerin anayurtlarına en uzak yerlerde olup Türkçe`yi hiç bilmeyen Mısır`ı ele alalım, isterseniz Irak`
ı misal gösterelim. Bu ülkelere giren bir avuç Türk, derhal bu memleketlere hakim olmuştur..."

TÜRKLERDE AHLAK VE DOĞRULUK
Hıristiyan olan ülkelerde bir çok kimseler, Türklerin şeytani mahluklar, barbarlar ve dinsiz insanlar olduğunu zannederlerse de, Türkleri tanıyanlar ve onlarla iletişim kurmuş olanlar bunun asla böyle olmadığını görmüş olurlar. Zira Türklerin iyi insan oldukları ve kendimize yapılmasını istemediğimiz muamele ne ise, başkalarına karşı da aynen öyle davranmamızı icap ettiren tabiat kanununa tamimiyle riayet ettikleri muhakkaktır. Ben burada Türkler demekle hakiki Türkleri kastediyorum Muhtelif dinlerden Müslümanlığa geçerek. Türkiye`de büyük bir yekun teşkil etmiş olan ve her türlü fenalıklara tamamıyla müsait oldukları tecrübe ile sabit olduktan başka, Allah`a olduğu kadar insanlara da ihanet etmek ihtiyatında bulunan mühtedileri kastetmiyorum. Çünkü hakiki Türkler namuslu adamlardır ve kendileri gibi namuslu insanları, ister Müslüman olsun, ister Hıristiyan olsun ve isterse Yahudi olsun, her halde hürmet ve takdir ederler. Bir Türk kadar bir Hıristiyan`ı da aldatmak ve dolandırmak kat`iyyen Türklerce caiz değildir. Bu böyle olunca neden dolayı Türklerin Frenklere o kadar fena muamele ettikleri hakkında mukadder bir sual ile karşılaşacağımı bilmiyor değilim. Ancak şu da muhakkaktır ki, onların bu gibi hareketlere sevk edip baştan çıkararak şarktaki Frenkler arasında bile hüküm süren meluna ne bir rekabet hissi ile bir birini mahvetmek için alet ittihaz edenler de Hıristiyan ile Yahudilerdir.

Türkler arasında ihtikar (vurguncu) ve murabaha (faiz ile para alıp vermek) büyük bir günah sayıldığı için o gibi günahkarlar pek nadirdir. Çok dindar, gayet şefkatli ve insaniyetlidirler. Din gayretleri son derece yüksek olduğu için bütün Türkler İslamiyet`i baştan başa kainata yaymak isterler. Eğer bir Hıristiyan`a karşı hürmet ve muhabbet hissedecek olurlarsa, Müslüman olmalarını rica ederler Türkler kayıtsız şartsız Devletine ve devlet adamlarına bağlıdırlar.. Devletine ihanet edip Hıristiyanlarla iş birliği eden hiçbir Türk`e tesadüf edilemez. Bir birleriyle vuruşup dövüşme bilmezler.. Türkler arasında birbirlerine meydan okuyanlar azdır; memleketlerinde düello meçhuldür. Bunun sebebi de Hz. Muhammet`in iki büyük ihtilaf membaı olan içki ile kumarı men eden hakimane siyasetidir. Onun için temiz ahlaklı Türkler, hiç şarap içmezler gerek içki içenler ve gerek afyon ve esrarla kendinden geçenler asla itibar görmezler.

[--pagebreak--]

Oyunlara gelince, bir çok oyun oynamakla beraber, eğlenmek için, parasız oynarlar. İşte bundan dolayı dövüşmezler. Eğer aralarında kavga çıkacak olursa, o sırada ilk önlerine çıkan kimse, hemen aralarını bulur, veyahut şikayetçi taraf, arkadaşını hakim huzuruna davet edip, şahitler ikame eder..

Öteki tarafta mahkemeye gitmekten imtina (kaçınmak) edemez. Çünkü ettiği takdirde suçunu kabul etmiş olur. Hakimin huzurunda her iki taraf delillerini arz eder, haksız çıkan mahkum olur ve eğer hak etmişse çok defa sopa cezası yer." (M. De Thevenot`un Voyage fait. Au Levant isimli eserinden)

"Hiç şüphesiz ki, ahlak bakımından Türk siyaseti ile medeni hayatı, bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir." (Du Loir)

Bir başka Hıristiyan mütefekkir de Türkleri şu sözlerle anlatır:
"Hakiki Türklerin huyları umumiyetle iyidir. Fazileti severler;; fenalıktan nefret ederler; dinlerinin esaslarına riayette kat`iyyen kusur et
mezler. Kendi usullerince ibadet ederler oruç tutarlar; hemcinslerini severler, icabında yardımlarına koşarlar, haksız kazançlarla murabaha ve ihtikardan sakınırlar ve zina suçunu çok ender irtikap ederler. Yabancı memleketlere yaptıkları akınlar ve bilhassa muharebeler ve Hıristiyanlarla akdettikleri
muahedeler Orta Asya`
dan getirdikleri kabalığı(!) mülayimleştirmiştir.
Kur`
an-ın beşer ihtiraslarına ait ahlak esasları, kafi derecede temizdir.
Makul olmayan hiçbir esas telkin edilmez. Kibir ve azamet, iblisin güzelliğiyle parlaklığını, çirkinlik ve karanlıkla kaplayacak gökyüzünden sebep olmuş gösterilir. İnsanı Dünya malına boğduğu gibi mahrum etmeye de kadir olan Allah`
a karşı zamanın alayişine kapılıp şükretmeyenler, işte sakıt(düşük) mahlukun akıbetine uğrayacaklardır.
Cimrilik, cimrinin kasalarını doldurur, ama ruhundaki Tanrı vergilerini boşaltır ve servetinin içinde fakir kalmasına sebep olur.
Hiddet, insanın ruhunda rüzgarların denizde kopardığı fırtınaları şahlandırır; aklın boğulmasına sebep olur, iftiraya; hakarete, cinayete kapı açar; insana kendini de Allah`
ını da unutturur.
Oburluk, ilk insanın felaketine sebep olmuştur, neslinden gelenler içinde bu günaha müptela olanlar da uhrevi sefadan mahrum olacaklardır.
Haset (kıskançlık), kül içinde bir ateştir; eşenin huzur ve rahatını kaçırır; ruhunun selametini giderir ve o ruhunda celladı kesilir.
Tembellik müthiştir. Zira bizi yalnız beşeri mükellefiyetlerimizden alıkoymakla kalmayıp, dini fa rızalarımızla dünyevi vazifelerimizi de ihmal ettirir.
Şehvet hislerine hakim olmamak da büyük günahtır. İşte bundan dolayı Hz. Peygamber erken evlenilmesini emir buyurmuştur.
Kur`an müfessirleriyle ahlak müellifleri İslam ahlakiyatını hayra tevessül ve şerden içtinap (kaçmak) ile hülasa etmişlerdir. Bunlar, ibadet esnasında yalnız din icaplarının yerine getirilmesi kafi olmayıp, Allah`ın huzurunda bütün günahlar itiraf edilerek sırf Allah`a teslim-i nefs edilmesi ve tamamıyla O`
nun iradesine inkıyat(bağlanmak-teslim olmak) olunması lazım geldiğine kanidirler.. Bu gibi ulama:
-Eğer cehennemin yedi kapısını kapanmasını istersen vücudunun yedi azasıyla günah işlemekten sakın, derler ondan sonra da o vücut azasının kaçınması lazım gelen şeyleri sayıp dökerler.
Koğuculuk (kötüleyip çekiştirmek), en çok kötüledikleri fenalıklardandır.
Nihayet talebenin hocalarına karşı hürmet ve her hususta itaat etmeleri, red ve cehre (yaralamak) kalkışmamaları ve hatta muallimlerinin huzurunda pek yüksek sesle konuşmamaları da ahlak esaslarındandır." (Av.Guer`in "Moeurs et usages des Trucs" adlı eserinden)

"Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerle temas ve ihtilatta (birlikte) bulunmayarak onlardan ayrı köylerde yaşayan Türklerin, şehirlerle kasabalarda bütün bu muhtelif mezheplere mensup cemaatlerle bir arada yaşayıp adeta tek bir millet teşkil eden Türklerden daha namuslu ve daha faziletli olup olmadıklarını ilk andan itibaren anlamak merakına düştüm. Bu noktayı bir çok kimselerden öğrenmek istese de, hiç birinden beni tatmin edecek bir cevap alamadım. Nihayet kendisiyle Kur`an hakkında bir sohbette bulunmuş olduğum ve dini meselelerde her türlü batıl itikatlardan azade bulunduğuna öteden beri kani olduğum bir efendi, yani Bosna`da doğmuş ve uzun zaman orada yaşamış olduğundan ve diğer bir münasebetle de bahsetmiş olduğum Boşnak, bana karşılık saf Türk köylerinde hilekarlıkla hırsızlığın meçhul(bilinmeyen) olduğunu temin etti. Bu zatın izahatına nazaran kendisi arasındaki farkı tespit ettikten sonra ve saf Türk köylülerin, Rumlarla karışık yaşadıkları muhtelif köylerde adamakıllı mukayese ettikten sonra, köy halkını, Rumların ifsat ettiğine, Türklerin sahtekarlığı Rumlardan öğrendiklerine, Türk aileleri arasında nifak ve ayırma tohumlarının Rumlar tarafından ekildiğine, Türkler arasındaki davalarla kavgalara Rumların sebep olduğuna, tabi oldukları kaza kadısının Rumlar tarafından irtişa(rüşvetçilik) ve irtikaba((haksız kazanç) alıştırdıklarını (pek tabii bazılarının) ve kadı efendinin himayesini temin için bütün haksızlıklarına alet olan Rumların, onu, memleket zararına zengin edecek her türlü vasıtaları temin etmekte olduklarını tamamıyla kani olduğunu söyledi. Bu ifadesinin doğruluğunu derhal ispat edecek bir misal olarak da aşiret halinde bütün Anadolu`ya yayılmış olan ve ilk Peygamberler devrinde olduğu gibi göçebe hayatı, yaşayan Türkmenlerden bahsetti. Hilekarlıkla kötü niyetin bunlarca bilinmediğini anlattı. Fakat şehirlerle köylerde, Ermenilerle Yahudiler arasında yaşayan Türkmenlerin çok geçmeden her türlü düzenbazlıkta onlar kadar usta olduklarından ve artık oymaklarına dönemeyecek hale geldiklerinden bahsetti". (İngiltere`nin İstanbul
sefirlerinden "James Porte`in-Observations sur la religion" adlı eserinden)"

[--pagebreak--]

Kur`an`ın muhtelif surelerini tefsir ve izah etmek üzere eski müfessirlerin tedvin etmiş oldukları ahlak esasları kadar ulvi bir şey olamaz. İlahi menşei ile meşhur olan bu kitabın o hususa ait en mühim ayetlerini burada gözden geçirmek her halde herkes için hayırlı bir şey olacaktır:
-Allah adalet, hayrat ve hasenat emreder; cinayeti, haksızlığı ve iftirayı men eder.
-Günahın gizlisinden de, alenisinden de içtinap edin. Günahkar, fiillerinin cezasını çekecektir.
-İmanlarına, hayat ve hasenat sevaplarını da ilave etmiş olanlar, Allah`
ın rahmeti ve en parlak mükafatı ile müjdelenmiştirler.
-Fazilet yolundan ayrılmayan müminler ebediyen cennet sefaları içinde yaşayacaklardır.
Sabırlı ve afif, (temiz, güzel, nezih) mütevazı ve mahviyet kar olun, kibirle alayişten sakının. Allah mütekebbir ve mağrur olanlardan nefret eder.
-Felakete karşı sabır ve tahammül gösterenler, fazilet yolundan ayrılmayanlar, hayrat ve hasenat işleyenler ve günahlarını din yolunda ve insaniyet uğrundaki hareketleriyle silip temizleyenler, cennetin en kıymetli misafirleri olacaklardır.
-Kötü yollara saptıktan sonra Rab binden mağfiret niyaz eden günahkar, rahmeti rahmana kavuşacaktır
-Servetlerini sırf Allah yolunda kullanarak hayrat ve hasenat işlemekten fariğ olamayanlar, bir tepe üstündeki bahçeye benzerler, müsait bir yağmurla havanın şebnemi (gece nemi) o toprağın hararetini dindirir ve mahsullerini bol bol yetiştirir.
-İnsan oğlu, ibadet ve faziletiyle kazanacağı mükafatları görünce, gözleri ne kadar kamaşacağının farkında değildir.
Şu ulvi sözleri de Kur`an`
dan derliyoruz :
-Fenalık eden cezasını çekecektir. Haksızlık eden ahretini mahvetmiş olur.
-Bir gün gelecek ki, insan oğlu işlemiş olduğu iyiliklerle fenalıkları, gözlerinin önüne serilmiş görecek ve yapmış olduğu kötülüklerden muazzam mesafelerde ayrılmış olmasını isteyecektir..
-Şerre ve fesada kapılmış olan insanlar günahlarının cezasını çekeceklerdir.
Hac alet(ağır mahcupluk) içinde kalacaklardır Allah`
ın huzurunda şefaatten mahrum olacaklardır..Yüzlerine gecenin karanlığına benzeyen bir perde kaplanacaktır. Hiçbir zaman sönmeyecek bir ateşte Yanacaklardır. Biz sizi, korku ile, açlıkla ve avassınızın (beş duyu) aklınızın ve servetinizin zayi olmasıyla imtihan edeceğiz. Bu felaketlere sabır ve tahammül gösterenlerin ne mutlu başlarına!..


Türk milleti, tarihin en eski devirlerinde bile daima doğru bir millet olarak tanınmıştır. Hunlarda, Göktürklerde, Uygurlarda, Selçuklularda ve Osmanlılarda hırsızlık en ayıp şey sayılırdı. Bu yüzden hırsızlık olaylarına pek rastlanmazdı. Türklerde yalan ve riya da görülmezdi Hele Müslümanlıktan sonra, bu hasletleri çok daha kuvvetlenmiştir.
Th. Gatuier "Turquie Pittoresque" adlı serinde Türk doğruluğu hakkında şöyle
diyor:
"Türkler saffet ve sadelikle meşbudurlar. Namus karlıkları herkesin malumudur. Türkün sözü, dünyanın en sağlam senet ve imzaları kadar muteberdir."
Körte adlı bir yabancı da "Les Armeniens en Anatolie" adlı eserinde Türk doğruluğu hakkında şunları yazıyor:
"Bir Türk`
le mi iş yapacağım, mukavele yapmaya lüzum görmem, sözü kafidir.
Ama bir Rum veya başka bir Hıristiyan`
la iş yapacaksam yazılı bir mukavele yaparım. Bu şarttır. Ermenilere gelince, onlarla yazıla da olsa hiçbir mukavele yapmam. Zira hiçbir mukavele onların yalan ve hilelerine karşı kafi bir garanti sağlamaz."
A. L. Castellan adlı bir ecnebi de Türk doğruluğuna ait şöyle bir misal vermektedir:
"Dostlarımızdan biri, içinde 1000 kuruş bulunan bir torba ile İstanbul`
dan Beyoğlu2na dönüyordu. Tophane iskelesine çıkarken torba yırtılır, paralar dökülüp rıhtımın üstüne dağılır ve hatta bazıları denize yuvarlanır. Hemen halk üşüşür, herkes bulabildiği kadar toplar. Torbanın sahibi, onların bütün bu hareketlerini büyük bir endişe içinde takip eder. Fakat bu insanların paraları deniz kenarında kalan torbaya doldurduklarını görünce içi biraz ferahlar. Hatta balıkçılar suya dalıp denizin dibine gitmiş olan kuruşları çıkarmaya başlarlar. Avrupalı dostumuz bütün bunlara karşı cömertlik göstermek istese de vazifelerini yapmış olduklarından bahsederek her biri bir tarafa çekilir. Zaten o kadar kalabalıktırlar ki, hepsine nasıl bahşiş yetişir? İşte bunun üzerine hamalın biri torbayı yüklenip dostumuzun evine götürü. Zavallı adamın büyük bir merak içinde parasını hemen saymış olduğunu tahmin edersiniz. Çok ziyana uğramış olduğunu zannederken 1000 kuruşun tam olarak torbada olduğunu görünce hayretler içinde kalır. Gözlerine inanamaz, bir daha sayar, tek bir kuruşun bile eksik olmadığını anlar. Halkın en fakir
tabakasındaki incelik ve zarafetin bu derecesi acaba yalnız Türklere mi mahsustur? Herhalde şurası muhakkak ki, bu vaziyet, büyük bir hakkaniyetle şuurunun Türk milletine şeref veren bir ifadesi de
mektir."

TÜRKLERDE ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK

Türk, gösterişi sevmez. Alçak gönüllüdür. Avrupa`da fırtınalar yaratmış büyük Türk hükümdarı Atilla`nın yaşayışı buna örnektir. Batı Roma ve Bizans İmparatorlarının uykularını kaçıran Atilla`nın yaşayışı gayet sade idi. 448 yılında bir Bizans heyeti ile Atilla`nın sarayına giden Bizans elçisi Prikus, bir ziyafet sırasında Atilla`
yı şöyle tasvir ediyor:
"... Ve ilkin Atilla`
nın hizmetçisi elinde bir et lengeri olduğu halde içeri girdi. Bundan sonra herkese hizmet edenler sofraya ekmek ve katık koydular.
Fakat diğer barbarlarla bizim için gümüş sahanlar içerisinde bol yemek hazırlanmıştı. Lakin Atilla`
nın tahta sahanında etten başka bir şey yoktu.
Atilla başka hususlarda dahi gayet sadelik gösteriyordu. Zira yemeğe iştirak edenlere altın ve gümüş kupalar verildiği halde kendi içki kabı tahtadandı.
Elbisesi de gayet sade idi. Temizlikten başka bir itina eseri yoktu. Keza ne beline bağladığı kılıç, be barbar ayakkabısının bağları, atının dizgin takımı, diğer İskitlerde olduğu gibi altın, taş veya herhangi kıymetli şeylerle süslenmiş değildi."
Kaşgarlı Mahmut; "Divan-ı Lugat-ı Türk" adlı eserinde: "Türk`
te böbürlenme yoktur. Türk, büyük kahramanlıklar ve fedakarlıklar yaptığı vakit, önemli bir hareket yaptığından habersiz görünür." diye yazmıştır.[--pagebreak--]

TÜRKLERDE VATAN SEVGİSİ, HÜRRİYET AŞKI

Türklerdeki vatan sevgisi ve hürriyet aşkı sonsuzdur. Cahiz bu hususta diyor ki; "... Türklerin ünlü ve şanlı günleri savaşta kazandıkları muzaffariyet günleridir. Ulusal sınırlarından dışarı çıktıkları ve bir parça uzaklaştıkları vakit bu ayrılıktan ziyadesiyle acı duyarak daima vatanını, memleketini özler ve eski hayatına bir an evvel kavuşmayı dilerler.
Vatanlarını herkesin vatanından, uluslarını herkesin uluslarından ziyade düşünür ve severler.
... Türkler, yılmaz fakat yıldırır; korku denilen şeyi asla bilmezler.
Toprağı için canını seve seve verir. Kanını seve seve akıtır.
... Türkler, daima harp halindedir. Bu harp sadece din, toprak ve mezhep için olmayıp, aynı zamanda "hürriyet ve istiklal" içindir. Türk hürriyet ve iradesini katiyen kimseye veremez."
M.Ö. 1.yüzyılda yaşayan ünlü Türk kahramanı ve Hakanı Çi-Çi, üstün Çin kuvvetleri tarafından teslim olması için yapılan teklife şu cevabı vermiştir:
"İstiklalden vazgeçmek atalarımıza karşı yapabileceğimiz hıyanetlerin en büyüğüdür. Onların bizlere geniş ülkelerle birlikte emanet ettikleri hürriyet ve istiklalimizi adi bir ömür uğruna feda etmeyiz. Hiçbir Türk`
ün, alnında esaret damgası taşımaya tahammül gösterteceğini zannetmiyorum."
Şanlı Kanije, Akka, Silistre, Plevne, Antep ve Maraş müdaafaları, Büyük Kurtuluş Savaşı, Türk`
ün vatan ve hürriyet aşkını gösteren en açık örneklerdir.
Maveraünnehir mıntıkasında Türklerle savaşmış olan Kuteybe İbni Müslim, Türk vatanseverliği hakkında şu sözleri söylemiştir: "Türkler vatanlarına çok bağlıdırlar, vatanları için çırpınırlar. Hiçbir zaman vatanlarını unutmazlar. Nereye giderlerse gitsinler vatanlarına bağlıdırlar. Türk`
ü diğer milletlere üstün kılan amiller, bu hususiyetlerdir. Ve bunu Türkler çok iyi bilirler."

TÜRKLERDE NAMUS DUYGUSU

Türklerdeki namus duygusu, birçok yabancının hayranlığını çekmiştir.
İslamiyet`
ten önceki Türk devletlerinde zinanın cezası idamdı. Zina, Türkler arasında görülmeyen bir şeydi. Türk kadını, iffetini daima baş tacı olarak tutmuştur. Ayaklar altına düşürmemiştir.
İbni Fadlan, 10.yüzyılda Hazar ülkesine yaptığı seyahat sırasında, Türk kızlarının temizlik ve namuslarından övgüyle bahseder.
Süryani Mikail, Türkler aleyhinde bulunmakla beraber, Türk namusunu över. Bu hususta şöyle der:
"Türklerin meziyetleri vardır. Hilekarlıkla sahtekarlık bilmezler ve doğrudan ayrılmazlar. Karı-koca ihanetinden çekinirler. Onun için Türkler arasında zina ender bir şeydir."

TÜRKLERDEKİ MERTLİK DUYGUSU

Türk milleti; birçok hasletleri kadar mertliği ile de hayranlık celbetmiştir. Türk tarihini tetkik eden, Türk kahramanlıklarını dile getiren romanlar yazmış olan Leon Kahon, Türkler hakkında şunları yazıyor:
"Türklerin vasfı; cesaret, itaat, doğruluk, mertlik, fıtri bir zeka, doğru ve berr
ak bir görüştür."
Ünlü Pedagog Comenius da, Erdel Beyi Rakoçi`
ye Türklerle dost olmasının ona çok menfaatler sağlayacağını belirtirken, Türklerin nasıl bir millet olduklarını söyle açıklıyor:
"Şanlı pederiniz iyi ve değerli müşavirler seçti. Onların şahıslarında böyle bir akademi kurdu. Hayırlı bir siyaset gütmekle milletini minnettar etti. O büyük hükümdarın kabul eylediği programın başında Türk dostluğu ve Türk`
e bağlılık vardı.
Siz de, fehametpenah, aynı programı takip ederseniz, aynı neticeyi elde edersiniz. Türkler, kahramandırlar. Dostlarına zarar vermezler, kazanç getirirler. Bu yüksek millet tuttuğu eli bırakmaz. Sözünden dönmez. İyi ve fena günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir milletle el ele vermek, yeryüzünde her güçlüğü yenmek için sonsuz bir kudret ve kabiliyet kazanmak demektir."
Wanda adlı bir yabancı da "Souvenirs Anecdotiques Sur La Turquie" adlı eserinde Türk mertliği hakkında şunları yazıyor:
"Türkler çok kere tavizler vermek zorunda kalan, hile ve desiseye müstenid diplomasiyi kendi fatihlik ve efendilik liyakatlerine yakıştırmazlar. Açıkça ve samimiyetle ortaya çıkmayı sever, fakat küçümsenmeye de asla razı olmazlar. Kökü çok eskilere uzanan bu hususiyetlerdir ki, Halife Sultanların imparatorluğunu şan ve kudretin zirvesine eriştirmiştir
.

TÜRK`
ÜN CESARETİ VE SAVAŞ TEKNİĞİ
Türk askerinin savaş tekniği ve kabiliyeti bütün Dünya milletleri tarafından takdir edilmiş ve çokları bunu eserlerinde destanlaştırmışlardır.
Arap alimi Cahiz,"On millete mensup olan adam bir Türk`ü yenemez" demektedir
.
Türk askeri, silah kullanmakta ustadır. Türk can geverliğini incelemiş olan,Fogliettia adındaki bir Avrupalı, Türk`ün ok atmadaki maharetini ve bilek kudretini, şöyle bir örnekle belirtiyor:"Bir Türk yayından atılan bir okun, tahtası dokuz inche(22,5 cm) kalınlığında olan bir kadırga küreğinin başını deldiğini ve aynı okun başının diğer taraftan göründüğünü, Türkler`
in kuvvetlerini ıspat eden bir eser olarak görür."(A.S.Atay; Niğbolu Haçlı seferleri, Ankara 1956)
Bu husustaki sözlerimizi, Ebu İshak el Gazzi`
nin Türk ırkı hakkında yazdığı şiirle bitirelim:
"Türk askerinden bir bölük yiğit hücuma kalkınca, Onların naraları yanında, yıldırımın ne gürültüsü duyulur, ne ismi akla gelir.
Bu millet öyle bir millettir ki, eğer güler yüzle karşılanacak olursa güzellik itibarı ile meleklere benzer, eğer üzerine hücum edilecek olursa ifrit kesilir."

TÜRK MEDENİYETİNE GENEL BAKIŞ

Türk tarihi, yalnız askeri alandaki üstünlükle değil, aynı zamanda Türk`
ün medeni sahadaki üstünlüğü ile de dikkat çeker. Türk Milleti pek çok hususlarda Dünyaya medeniyet öncülüğü yapmıştır.
Atı ehilleştirerek binek hayvanı veya savaş aracı olarak kullananlar, ilk defa Türkler olmuştur. İlk amme hukukunu yapan, yine Türkler`
dir. (Prof. İbrahim Kafesoğlu,,Türk Milliyetçiliğnin Meseleleri)
Büyük Türk Hakanı Atilla`nın Orta Avrupa`
yı işkal etmesinden sonra milli Türk destanının Avrupa Halk Edebiyatına tesirlerde bulunduğu Zayçe, Grim, Fondiz, gibi şahsiyetler tarafından belirtilmektedir." (Orhan Rıza, Türk Edebiyatı Tarihi).
Siyasette ahlak prensibini, Avrupa`
ya, Atilla, yani, Türkler tanıtmıştır..
Prof. The-Hon S. Runcıman`
da, Türklerin, Avrupa siyasetinde rolü hakkında, şunları yaziyor:
"Türkler, Atlas Okyanusundan, Sarı Deniz`e kadar uzanan eski dünya toprakları üzerindeki nüfuzlarını kuvvetle hissetmişlerdir. Orta Çağların başlarında, bu hususta, bilgi ve istihbaratı en iyi olan ve Türkler`in kıymetini takdir eden Bizans sarayı; diplomatlarına Türkoloji tahsilini tavsiye ederdi. Güneyde Arap ve Acemler, Doğuda Çinli`
ler, bu hakikati aynı şekilde anlamışlardır."

KAYNAKLAR:

1- Ahmet Gürkan, İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi Nur Yayınevi, 1966 Ankara
2- Yılmaz Boyunağa,Dost ve Düşman Gözüyle
Türk-İslam sentezi Yağmur Yayınevi,1977 İst.
3- İ.Hakkı Yılanlıoğlu, Manevi değerlerimiz ve Yapılan Tahribat, Adak Yayınları,1977 İst.









Copyright © Bozkurt NET Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2003-03-05 (3448 okuma)

[ Geri Dön ]
Content ©
alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1