Ruhsuz beden ceset olur... / Servet Kabaklı
Tarih: 1.06.2004 Saat: 00:56
Konu: Basın-Yazarlar


BU çok eski bir hastalıktır ve Tanzimat’tan beri, Müslüman Türk Milleti’ni, Osmanlı’yı ve Türkiye’yi ’hasta adam’ durumunda tutmaya çalışan mikrop odakları tarafından, zaman zaman tetiklenip, salgın haline getirilmeye çalışılır. Bu hastalık, Türkiye’de milliyetçi, muhafazakar, dindar, vatansever insanların ’Türkçü’ ve ’İslamcı’ diye ayrıştırılarak, kamplaştırılarak birbirleriyle çatıştırma tezgahıdır. Bu, Müslüman Türk Milleti’ni ve Türk Dünyası’nı her bakımdan kuşatmaya çalışan sömürgeci dış güçlerin, bir başka ’böl, parçala, yut’ tezgahıdır.

Bu tezgahı da diğerleriyle birlikte bozmaya çalışanlar, bu millete birleştirici, bütünleştirici hizmet ettikleri için, tabii Türkiye düşmanları ve içimizdeki uzantıları tarafından, derhal ’karalanmaya’ çalışılırlar.
Milletimizi iç çatışmalarla çökertmek üzere kurulan bu oyunları, son 50 yılda, milliyetçi muhafazakar ilim ve fikir adamlarıyla da istişare ederek; ’Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur’ düsturu ve ’Türk İslam Ülküsü’ şiarıyla bozan siyaset ve devlet adamı, ’Ülkücü Hareket’in Banîsi’, Efsanevî Başbuğ Alparslan Türkeş olmuştur.
Türkiye’nin içine kadar uzanan ’millet ve devlet düşmanları’, işte sırf bu sebeple bile, Başbuğ Türkeş’i hiç affedememiştir. Ülkücü Hareket, ’Türk İslam Ülküsü’ uğruna, bu vatanı kızıl veya kara emperyalizmin uydusu yaptırmamak için ’Tuğ gibi beşbin civanını’ şehidler ordusuna katmış, vatanın kara bağrına göndermiştir. Ne yazık ki, 12 Eylül 1980 sonrasındaki darbe rejimi yıllarında, Alparslan Türkeş ve onun yetiştirdiği ’bayrak, millet, vatan sevdalısı’ Ülkücüleri, basit ’tahtaravalli politikaları’yla, ’vatan, millet, bayrak düşmanlarıyla’ aynı potaya koydurtan; hiçbir insana, hatta canlıya yapılmaması gereken, baskı, zulüm ve işkenceye tabi tutturtan zihniyetin kaynağında, ’Türk İslam Ülküsü’ birleştiriciliğinden, intikam alma dürtüsü vardı. 

Dava çınarları...
SADECE hafızaları tazelemek için yazıyorum... Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda da aynı bölücü ve yutucu mihrakların pompaladığı; ’önce Türk müsün, yoksa Müslüman mısın?’ sorusuyla, bazı aklı evveller zihinlerimizi bulandırmaya çalışırlardı... Bu gibi zavallılarla tartışmazdık bile... ’Elhamdülillah Müslüman Türk’üm’ der geçerdik.
Bilirdik ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ’Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ derken, vatan topraklarında veya sınırlarımız dışında yaşayan ve elbette çoğunluğu İslam ile şereflenmiş olan soy ve din kardeşlerimizi, ideal bir millî ve manevî kimlik etrafında toplamaya çalışmıştır. Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş, yıllarca bir birlerine karşı imişler gibi gösterilen kültür, fikir ve dava adamlarımızı, millî ve manev” ruh ve seciye yüceltecek ’dava çınarları’ olarak milliyetçi gençliğe işaret etmiştir. Yunus da bizimdir, Hacı Bektaş-ı Veli de...
Mehmet Akif’ten Ziya Gökalp’e, Nihal Atsız’dan Necip Fazıl’a, Nurettin Topçu’dan Ali Fuat Başgil’e, Osman Yüksel Serdengeçti’den Seyid Ahmet Arvasi’ye, Arif Nihat Asya’dan Galip Erdem’e, Ahmet Kabaklı’dan Erol Güngör’e, Necmettin Hacıeminoğlu’ndan Dündar Taşer’e, Fethi Gemuhluoğlu’ndan, Niyazi Yıldırım Gencosmanoğlu’na, Türk ve İslam Ülküsü adına yazan, konuşan, üreten, işaret eden şahsiyetler, Başbuğ’un bu güzel işaretiyle, birer ’ülkü pınarı’ veya ’binbir kokulu ve lezzetli millî şuur balının vazgeçilmez kaynakları’ olmuşlardır.
Bu çerçevede, ’Türkçü’ Atsız Bey’in bir Alperen olmadığını veya İstiklal Marşımız’ı yazan ’İslamcı’ Mehmet Akif Ersoy’un ’Serdengeçti’ bir Türk Milliyetçisi olmadığını kim iddia edebilir... 

Demode oyun...
İŞTE şu sıralarda, bunca oyun içinde modası geçmiş başka bir oyun oynanıyor... Ülkemizi dilimlemeye çalışan ’Vahşî Batı’, bir taraftan millî birliğimizi, beraberliğimizi ’AB’ye kabul ninnileriyle’ zedelemeye; bu vatan toprakları üzerinde yaşayan kardeşlerimizi, ayrı birer azınlıklarmış gibi tahrike devam ediyor. ’Eyvallahçı Teslimiyet’ ise ’Türk üst kimliği’ yerine ’Türkiyelilik’ gibi bir kimlik yamamaya çalışıyor milletimize... Buna karşılık, ’Maoculukları Çincilikleri’ geçmişte ve halen şahitli ispatlı olan, düne kadar ’Eşkıyabaşı Apo’ ile cinayet kamplarında kol kola volta atan, hangi mihrakların adamı oldukları tartışılan bir kısım ’türedi ulusalcılar’ın tahrik ve oyunlarıyla; ’Kürtçülük illeti’ bahane edilerek ve yeni nesil milliyetçi ve ülkücü gençler zemin alınarak, bir başka illet saçılmaya çalışılıyor...
Ülkücü milliyetçi gençlerin yazıştığı bazı e-posta sitelerinde, tepkiler de kaşınarak, İslam’dan soyundurulmuş, ar damarı çatlatılmış, cesetleştirilmiş bir çeşit ’Azınlık Türkçülüğü’ pompalanıyor. Bu milletin evlatları, uzun yıllar boyunca ’Alevî-Sünni, Kürt-Türk bölücülüğü’yle biri birine düşürülmeye çalışıldı. Bu çatışmalarda kanlar döküldü, binlerce can verildi. Olan da milletimize oldu.
Şuurlu, okuyan yazan, düşünen Ülkücü Gençlik, eminiz ki bu tür tezgahlara alet olmayacaktır. Bu gibi sapıklıklar karşısında Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş’in ilmî ve tarihî süzgeçten geçirerek damıttığı şu gerçeklere yaslanarak, gereken cevabı vereceklerdir...
’Alevisi’yle, Sünnisi’yle, Kürdü’yle, Türk’üyle, kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla Türklük bir bütündür, parçalanamaz... Kürt ne kadar Kürt’se, Türk de o kadar Kürt’tür. Türk ne kadar Türk’se, Kürt de o kadar Türk’tür.’ 
Bu konuya devam edeceğiz.
Bugün ’Işık Adam’ Mevük Işık’ın, görevi başında şeh”d edilişinin 16’ıncı yıldönümü. Ankara Gazeteciler Cemiyeti Başkanı vefalı dost Nazmi Bilgin başta olmak üzere, sevgili Ailesi ve dostları saat 13.00’te Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki kabri başında dualarla anmak için toplanacaklar. Ustam Mevlüt Ağabey’i, bir defa daha Cenab-ı Hakk’tan rahmet niyazları ve minnetle anıyorum. 

Servet Kabaklı /H.O. Tercüman






Bu haberin geldigi yer: Bozkurt NET
http://www.ulkuocagi.net

Bu haber icin adres:
http://www.ulkuocagi.net/modules.php?name=News&file=article&sid=2236