TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR
Tarih: 4.09.2005 Saat: 11:14
Konu: Ülkücü Tavır



Ülkücü Hareket durumdan vazife çıkarmaktan ziyade meşru olan yaşama hakkını, eğitim hakkını korumak için tamamen meşru müdafaa hakkını kullanarak her zeminde kızıl çetelerle destanlaşan bir mücadeleye girişti. Türk Milletinin var oluş, yok oluş kavgasıydı aslında bu. Neticede “Devleti Ebed Müddet” ülküsü için beş bin yiğit şehadet şerbetini içti.

“Asmayıp da beslese miydik” diyen “Besmelesiz besleme”lerin yüzünden 9 yiğit, tam 9 can darağaçlarında can verdi.. Ama onlar sehpalarda bile “ALLAHU EKBER” “YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ MİLLİYETÇİ TÜRKİYE” diyerek zulmün kalelerini köklerinden salladılar…

Onlar, mazlumların ahını yüreklerinde hissettiler.. Onlar tehlikeyi sezdiler ve “mabedlerimizin üzerine namahrem eli değmesin” diyerek iman dolu yüreklerini siper ettiler…


TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR

12 Eylül 1980 ihtilali öncesinde, başka bayrak, başka vatan özlemi içerisinde olan kızıl güçler, özlemini duydukları “kızıl diyarlardan” aldıkları destek ve güçle Türk Milletinin özünü, nüvesini teşkil eden her türlü değere ve bu değerlerin yılmaz savunucusu Ülkücüler’ e var güçleriyle saldırıyorlar, kanlarını döküyorlardı.

Bu vatan haini kızıl çeteler, okumak için Anadolu’nun ücra köşelerinden gelen Ülkücü öğrencileri üniversitelere sokmuyorlar, sınavlara girmesine mani oluyorlardı. Kendilerine karşı tavır alanları ise, türlü işkencelerle şehit etmekten geri durmuyorlardı. O günlerde Yusuf İMAMOĞLU gibi, ciğerlerine hava basılıp, üçüncü kattan atılarak şehid edilen Ertuğrul Dursun ÖNKUZU gibi nice yiğitler düştü toprağa. Mevcut iktidara ve iktidarın adeta silahlı aparatı olmuş güvenlik güçlerine sırtını dayayan bu hainler güruhu kurdukları sözde halk mahkemelerinde, Ülkücüleri kendilerince yargılayarak infaz ediyorlardı. Ümraniye’ de yedi Ülkücü işçiyi bu şekilde infaz etmişlerdi.

Ülkenin her köşesinde Ülkücüler silahlı tedhişçiler tarafından adeta avlanırken, iktidarı elinde tutanlar büyük bir icazet içerisinde, olanları sadece seyrediyorlardı. İş öylesine zıvanadan çıkmıştı ki, bazen günde yedi şehit verildiği gün oluyordu.

İşte böylesi bir ortamda Ülkücü Hareket durumdan vazife çıkarmaktan ziyade meşru olan yaşama hakkını, eğitim hakkını korumak için tamamen meşru müdafaa hakkını kullanarak her zeminde kızıl çetelerle destanlaşan bir mücadeleye girişti. Türk Milletinin var oluş, yok oluş kavgasıydı aslında bu. Neticede “Devleti Ebed Müddet” ülküsü için beş bin yiğit şehadet şerbetini içti.

“Asmayıp da beslese miydik” diyen “Besmelesiz besleme”lerin yüzünden 9 yiğit, tam 9 can darağaçlarında can verdi.. Ama onlar sehpalarda bile “ALLAHU EKBER” “YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ MİLLİYETÇİ TÜRKİYE” diyerek zulmün kalelerini köklerinden salladılar…

Onlar, mazlumların ahını yüreklerinde hissettiler.. Onlar tehlikeyi sezdiler ve “mabedlerimizin üzerine namahrem eli değmesin” diyerek iman dolu yüreklerini siper ettiler…

Peki ya sonrası…

Sonrasında Ülkücü Teşkilatların kapısının önünden geçenler bile toplanarak, sistematik olarak işkencelerden geçirildiler. Her suça bir Ülkücü bulma kampanyasına balıklama atlayan sözüm ona hukukçular, aldıkları kargaları bile kahkahalara boğan kararlarla, hukuk tarihini yazacaklara “hukuk mu, guguk mu” dedirtmeyi başardılar.

Devletin temeline dinamit koyan kızıl enciklerle, onlara canları pahasına dur diyen “vatan evlatları” bir kefeye koyuldu…

Hayır hayır.. Bir kefeye bile koyulmadı… Öyle ya.. 1980 yılından bu yana kesintisiz olarak cezaevinde yatan kaç kızıl militan tanıyorsunuz? Oysa ben bir çırpıda en az 5 Ülkücünün ismini sayabilirim…

Vatanı için canını siper eden Ülkücüye mahkeme salonlarında “size ne devletin askeri polisi var” diyen cüppeli vampirler halan hafızalarımızda diriliğini koruyor…

Tüm bunlar nereden mi hatırıma geldi…

Önce Başbuğ Paşa terörle mücadele için önerilerini sıralarken “sivil toplum kuruluşlarının desteğinden” söz etti.. Ve sonrada Emekli Özkasnak Paşa aynı konuya değindi..

Dün sosyalist bir dergide “BAŞBUĞ PAŞANIN MESAJI ALINDI” başlıklı bir makale de, son günlerde şehit cenazeleri sırasında gelişen olayların (Dehap binalarına yönelik saldırılar vs.), Ülkücüler tarafından organize edildiği ve TSK tarafından desteklendiği, yönlendirildiği şeklinde bir analiz vardı..

Dergiye göre işareti alan Ülkücüler sokaklara dökülmüş ve sıcak çatışma ortamı oluşturmaya çalışıyorlardı. Elbette bu gerçeği yansıtmıyor ve radikal sol grupların bilindik ajite yöntemlerinden sadece biri. Ancak yine de ben bu dönemde Ülkü Ocakları’ na büyük bir sorumluluk ve görevin düştüğünü düşünüyorum…

Olayları oldukları dönem içerisindeki sosyal şartlara göre değerlendirmek gerekir. Geçmişte Ülkücü Hareket böyle bir tecrübe yaşamıştır. Çünkü o günün şartları onu gerektirmiştir. Sonrasında sistem “devletin askeri var, polisi var size ne oluyor” diyerek, silindir gibi ezmeye çalışmışsa da hiçbir Ülkücü o günlerden kendi payına düşenleri almıştır. Ama bunun içinde nedamet yoktur.

Bugün terör örgütleri zaten kanla beslenmektedirler. Türkiye bölücü ve sol terör vardır. Ve bununla mücadele eden güvenlik güçlerimizde mevcut. Türk milliyetçileri, Ülkücüler bu terörün elbette karşısındadır ve ancak bu fiili anlamda bir cephe mücadelesi değildir. Okulda, fabrikada, çarşıda, pazarda hülasa her yerde Ülkücü yaşantısı ve fikirleriyle örnek olarak bu mücadelesini vermelidir, vermektedir..

Her türlü ajitasyon ve provokasyona karşı Ülkü Ocakları hassasiyetini korumalıdır.

Zira “TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR…”











Bu haberin geldigi yer: Bozkurt NET
http://www.ulkuocagi.net

Bu haber icin adres:
http://www.ulkuocagi.net/modules.php?name=News&file=article&sid=2616