KUTLU DOĞUM GÜNÜ
Tarih: 9.04.2006 Saat: 13:30
Konu: Din


09 Nisan Pazar gecesi Mevlid Kandili, yani sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in, ay takvimine göre doğduğu gecedir.
Hz. Peygamber, kamerî aylardan Rabiu’l-evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi Mekke’de dünyaya gelmiştir. 
Yeryüzünde önemli gelişmelere sebep olan, insanların gönlüne ferahlık, düşüncelere berraklık kazandıran bu kutlu doğum, insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir. Çünkü onun dünyaya geldiği devrede, dünyanın üstünü kalın siyah bulutlar kaplamıştı.


İnsanlar her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı. Küfür ve haksızlık gönülleri karartmış, Allah’a giden yoldan uzaklaştırmıştı. Sosyal hayat bozulmuş, ahlâk tamamen kokuşmuştu. Kadınlar esir muâmelesi görüyor, bir eşya gibi alınıp satılıyor, kız çocukları acımasızca diri diri toprağa gömülüyordu. Dünyada insanın en muhtaç olduğu şey olan huzur, sükun, can ve mal güvenliği kalkmış gibiydi. Dünyanın birçok köşeleri kanlı boğuşmalara sahne oluyordu. Cihanın ıslâhı bir peygamberin gönderilmesine muhtaçtı. Bütün dünya, karanlıklar içinde, bu kurtarıcının gelmesini dört gözle bekliyordu.(1)
İşte peygamberimiz Hz. Muhammed böyle bir zamanda dünyaya gelmişti. Bu gecenin sabahı gerçekten de feyizli bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Bir fazilet güneşi ve hidâyet meş’alesi olan sevgili peygamberimizin gönderilişi, Yüce Allah’ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: "İçlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki,  onlar önceleri apaçık bir sapıklık içindeydiler." (2) Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle O âlemlerin Rabbinden, "Alemlere rahmet olarak gönderildi." (3) Asırlara sığmayacak inkılapları birkaç sene içerisinde gerçekleştirdi. Arabistan yarımadasında âbideleşen zulûm çok kısa sürede yıkıldı. Evlâtlarını diri diri toprağa gömen babalar O’na ve getirdiği prensiplere iman ettikten sonra mükemmelleştiler, dünyaya insanlık, adalet ve medeniyet rehberi olacak hale geldiler. Ünlü şâirler, O’nun getirdiği Kur’an’ın önünde ihtiram durdu. Hükümdarlar O’na hizmetkâr olmak istediler.
İnsanlar O’nun tek emriyle, kökü yüzlerce yıl derinde olan alışkanlıklarını bıraktı. Bir zamanlar üç kuruş menfaati uğruna cinâyet işleyenler O’nun talimatıyla mallarını fakire sadaka verdiler.
O, zengini fakirin yardımına koşturdu.
O, ruhları coşturdu. Düşman toplulukları, kan kardeşliğinden daha güçlü, daha sıcak duygularla birleştirdi. Ve O, yirminci asır insanının yüzyılda yerleştiremediği hakkı, hukuku, adâleti, hürriyeti, demokrasiyi ve insan haklarını bir solukta yerleştirdi. Böylece cehâlet asrı bir saâdet asrı olup, çıktı. Nihayet asır, asırlara taştı. Ve O, çağlar ötesiyle kucaklaştı.
Tarık bin Ziyad’lar, Selahaddin Eyyûbiler, Celaleddin Harzemşahlar, Alparslanlar, Gazî Osmanlar, Fatihler, Selimler, Süleymanlar, Akşemseddinler, Güranîler, Geylâniler, Gazâlîler, Mevlânalar, Yunuslar, Uluğ Beyler O’nun sevdâsıyla yanıp, sevdâ yolunda ebedîleştiler. Yol üstündeki bağlardan kopardıkları üzüm salkımlarının yerine altın bağlayan ordunun ilham kaynağı oydu. Fatih’e, İstanbul’u fethettiren cehdi aşılayan O’ydu. Adetlerini ve alışkanlıklarını muhafaza etmekte son derece tutucu, son derece fanatik, son derece egoist ve menfaat perest bir toplumdu, atalarından tevârüs ettiklerini  amansız bir katılıkta sürdüren, çocuklarını canlı canlı gömerken bile ruhunda küçücük bir rikkat titreşimi meydana gelmeyen insanları gergef gibi işledi ve kısa zamanda vahşetten medeniyete ulaştırıp, Endülüs yoluyla Avrupa’ya muallim eyledi.
Katı kalpli insanlar, O’nunla ve getirdikleriyle tanışınca, karıncayı incitmekten dahi çekinir oldular.
Geleneklerinden ve putlarından bir sözle koptular. Şahsî çıkarı için başkalarının hukukunu çiğnemekte bir beis görmeyenler, O nura muhatap olduktan sonra yalnız insanların değil, hayvanların hakkını- hukukunu bile gözettiler. Bütün servetlerini Allah yolunda sebil ettiler.
Zengin fakirin, hür kölenin, güçlü zayıfın, erkek kadının, çocuğun himayecisi oldu. Zulmün yerini hak, hukuk, adâlet; istibdâdın yerini hürriyet, yalanın yerini doğruluk, ahlâksızlığın yerini iffet, menfaatin yerini yardımlaşma aldı. Böylece hayat, mücadeleden ibâret sayılmaktan kurtulup bir muâvenet haline geldi. Kadının insandan sayılmadığı bir toplumda kadın hakları doğdu. O kadına nasıl davranılması gerektiğini bütün hayatıyla örnekledi. O, her devrin insanına hem önder hem de örnek oldu.(4)
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed kendisinden önceki peygamberler gibi sadece bir kavme veya millete değil, bütün insanlığa peygamber olarak gönderilmiştir.
O’nun diğer peygamberlerden en farklı yönlerinden birisi budur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: "(Ey Muhammed!) Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler." (5)
İnsanlığın her zaman ve mekânda Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği ilâhî mesaja ve bu mesajın hayata geçirilmiş şekli olan onun sünnetine ihtiyacı vardır.
Doğum yıldönümünde, O’nu anarken akla gelmesi gereken ilk şey, O’nun Kur’an-ı Kerim’de övülmüş olan yüksek ahlâkıdır. (6) O’nu, Yüce Allah terbiye ettiği için bir insanda bulunması düşünülebilen güzel huyların hepsi O’nda toplanmıştı. Ahlâkının güzelliğini O’na inanmayanlar bile takdir ediyordu.
Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in inananlar için en güzel örnek olduğunu bildirmekte ve bu hususta şöyle buyurulmaktadır: "Andolsun, Allah’ın rasûlünde  sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar için ve Allah’ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır." (7) O’nu örnek almak, Kur’an’a uymaktır. Çünkü Hz. Aişe (r.a.)’nın ifâdesiyle O’nun ahlâkı Kur’an’dı.(8)
Alemlere rahmet olarak gönderilen muazzez Peygamberimizin, doğumunu anarken, yalnız mevlid okumak, ilâhîler söylemek ve kandil simidi dağıtmak yeterli değildir. O’nun doğumunu anmaktan asıl maksat, evrensel olan risâletini, yüksek ahlâkını, faziletini, adâlet ve doğruluğunu hatırlamak ve bunları hayatımızda uygulama azmini tazelemektir. Yüce Allah’ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yegâne yolu, Peygamberimizin yolundan gitmektir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: "(Ey Muhammed!) De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (9) Bu âyette de belirtildiği gibi, Allah’ı hoşnut etmek, O’nun Peygamberine uymak ve O’nu örnek almakla mümkündür.
Bütün okuyucularımızın Mevlid  Kandilini tebrik eder, cennet vatanımızın saâdetine, necip milletimizin birlik ve beraberliğine ve bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz ederiz.
1- A. Himmet BERKÎ-Osman KESKİOĞLU, Hâtemü’l-En
   biya Hz. Muhammed ve Hayatı; D.İ.B.Yayını, Ankara,
   1991, s. 5, 35.
2- Âl-i İmrân, 164.
3- Enbiyâ, 107.
4- Yavuz BAHADIROĞLU, Tebliğ Metni, Kutlu Doğum I, T.D.V.
    Yayını Ankara  1990, s. 176-178.
5- Sebe, 28.
6- Kalem, 4.
7- Ahzâb, 21.
8- Müslim, Misâfirîn, 139.
9- Âl-i  İmrân, 31.

 

Diyanet yayınları





Bu haberin geldigi yer: Bozkurt NET
http://www.ulkuocagi.net

Bu haber icin adres:
http://www.ulkuocagi.net/modules.php?name=News&file=article&sid=2734